ANOUAR BRAHEM VE MÜZİKAL KEŞİFLER
07/07/13 | YORUM SAYISI 0 | GÖRÜNTÜLENME 4004 |    Ters Dizgi


Haber: Ömer Osmanoğlu

ANOUAR BRAHEM VE MÜZİKAL KEŞİFLER

1957 Tunus, Halfaouine doğumlu Anouar Brahem (Enver İbrahim) dünyaca ünlü bir ud virtüözüdür. Ud ile jazz yapan başka bir müzisyen var mıdır bilmiyorum ama Brahem bana göre bu işin üstadıdır. (Iraklı Jamil ve Munir Bashir kardeşleri ve Hamza el-Din’i de hatırlamak gerekir.)

Brahem’in müziğinden söz etmeden önce öz yaşam öyküsünü ana hatlarıyla ortaya koymak istiyorum. Zira bir sanatçıyı anlamak, onun hayatını, yaşadıklarını, geçirdiği süreçleri bilmeyle yakından ilgilidir ve bunu yapmadığımız takdirde eksik bir şey yapıyoruz demektir. Özellikle Brahem gibi Kuzey Afrika’da doğup büyümüş ve sonra dünyaca ünlü bir müzisyen olmuş birinin yaşamı birçok açıdan önem arz eder.

Brahem, sanatçı bir ailenin çocuğudur ve müziğe de babasının desteğiyle ilgi duymuştur. Babası gravürcü, hattat ve aynı zamanda da bir müzik aşığıdır. 10 yaşında Tunus Ulusal Konservatuarı’na başlayan Brahem’in ilk hocası ud üstadı Ali Sriti’dir. Hocası dört yıl boyunca hemen hemen her gün, Brahem ile evinde ud çalışmış ve ona geleneksel Arap müziğinin hususiyetlerini ve sırlarını öğretmiştir. Brahem, 15 yaşında yerel orkestralarda çalmaya başlamıştır. Yani aslında başlangıçta düğünlerde müzik yapan, eğlence sektörü ile işe başlayan biridir o. Doğulu toplumlarda düğünler önemlidir ve düğünlerde yapılan müzik asla küçümsenmemelidir. Brahem de düğünlerden kopup gelen bir adamdır.

Brahem, müziğin en derin sırlarını, Arap-İslam müziğinde yaptığı transformasyonlarla keşfetmeye çalışmış bir sanatçıdır. Brahem’in müziği, müzikal kategoriler ve sınıflandırmalar çerçevesinde bakıldığında kendine yer bulması açısından zorlanacaktır. Onun müziğini “ethnic jazz” ya da “fusion jazz” altında anmak birçok yönüyle eksik bir yaklaşım olacaktır. “World music” (Dünya müziği) adlandırması ve Brahem’in bu sınıf altında değerlendirilmesi birçoklarına daha uygun gibi gözükmektedir. Aslında Brahem’in kariyerine baktığımızda, müziğini etiketlememiz gerçekten zordur. Zira albümlerinde jazz’dan dünya müziğine kadar uzanan pek çok formu, sesi, melodiyi harman etmiştir Brahem. Müzikal bağlamda bu bir nevi ifade özgürlüğü anlamına gelir. Brahem kendisine bir yol bulmuş ve bu yolda başarılı adımlar atmıştır. Bu yolun taşlarını kendi elleriyle döşemiştir o. Yaptığı albümlerde bir çok sesi farklı enstrümanlarla denemesi, çok enstrümanlı sesler yakalaması bu yolun güzelliklerindendir. Hem Arap müziğinin kozmopolit formlarındaki tadı, hem de Türk ekolünün etkilerini fark edebiliriz Brahem’i dinlerken. Uda yaklaşımdaki ilhamların geleneksel bir dille güçlü bağlar kurulmasıyla yakından ilişkili olduğunu, Akdeniz lavta ailesinin çeşitli üyeleriyle hısımlık ilişkisi kurulmadan Brahem ilhamlarını çözmenin güç olduğunu belirtmek gerekir. Brahem’in udu gitar, saz ve bağlama ile birlikte düşünüldüğünde bu enstrümanlar arasında kompoze olmuş kimliği ortaya koymak daha da kolaylaşacaktır. Udla ilgili söylenmesi gereken diğer husus ise şudur: Ud’un Kuzey Afrika’ya özgü katı ve sert tınısının aksine Brahem’in udunda saf ve derin, lirizm ve duygusallık içeren bir ses mevcuttur.



Brahem’in farklı müzikal tecrübeler arayışına girmesi daha sonraki süreçlerde gerçekleşmiştir. Akdeniz, İran ve Hint müziklerine ilgi duyan sanatçının bu noktada temel olarak ilgisini çeken şey jazz olmuştur. “İlgi duyduğu müzikal çevreden hoşlanmaya başladığını ve bütün bu müzikler arasında var olan kapalı bağlantıları keşfetmekten haz duyduğunu” belirten Brahem, burada aslında önceleri eğlence müziği yaptığını ama jazzla birlikte ilgisinin derinleştiğini ve keşiflere başladığını anlatmak istemektedir. Bu aşamada düğünlerde halkın eğlence duygularını kabartan bir müzikten ziyade derin bir şekilde Arap müziğini Tunus halk enstrümanlarıyla solo konserlerde icra etmeye yönelmiştir. Böylece kendi yazdığı kompozisyonları konserlerde sunmaya başlamıştır.

Brahem, prodüksiyonunu kendisinin üstlendiği ilk albümünü perküsyon ustası Lassaad Hosni’nin katkılarıyla hazırlama işine girişir. Tunus basını bu çabalarında Brahem’e destek vermeyi ihmal etmemiştir. Çünkü Brahem’in amacı, Arap ve Tunus müziğinden yola çıkarak evrensel müziğe ulaşmaktır. 1981’de bu amaç doğrultusunda farklı müzikal tecrübelerle haşır neşir olmak, yeni deneyimler yaşamak amacıyla Paris’e gitmiş ve bu müzikal seyahat onun çok farklı alanlardan müzisyenlerle tanışmasını sağlamıştır. Bu süreçte Tunus’taki sinema ve tiyatro çalışmalarına müziğiyle katkıda bulunmuştur. Maurice Béjart ile Thalassa Mare Nostrum’da ve Gabriel Yared ile birlikte bir Costa Gavras filmi olan Hanna K.’da çalmıştır

Burada biraz durmak istiyorum. Önceleri amatör düzeyde düğünlerde çalıp söyleyen bir adamın kafasında farklı bir müziğin olduğunu görmemiz gerekiyor. Büyük bir sanatçı olmanın bununla yakın ilgisi var bence. Sanatçı sürekli arayışlar içinde olan birisidir. Yaptığı şeyin ne olduğunun farkına varan, yaptığıyla yetinmeyen ve sürekli daha iyiye, daha mükemmele, daha evrensel olana gözünü dikmiş birisidir sanatçı. Kendi yaşadığı toprakların müziğini çok iyi özümsemiş, bu müziğin eğitimini önemli üstadlardan alarak işe başlamış ve içinde sürekli daha üst bir müziğin kaygısını taşımış bir müzisyendir Brahem. Brahem’in kafasında, daima, ulaşmak istediği müzikal düzeylerle ilgili fikirler vardır ve bu yöndeki arayışları artarak devam etmiştir.


1985’de Tunus’a geri dönen sanatçı, Kartaca Festivali’nde Liqua 85 adlı grupla çalışmalar yapmıştır. Tunus ve Türk müziği ile Fransız jazzını tanınmış simalarını bünyesinde toplayan grup Abdelwaheb Berbech, Erköse Kardeşler, François Jeanneau, Jean-Paul Celea, François Couturier ve daha birçok müzisyenden oluşuyordu. Projenin başarısı, Brahem’a Tunus Büyük Ulusal Müzik Ödülü’nü kazandırdı. Bu süreç Brahem’in müziğine büyük katkılar yapmış, geleneksel ve modern müzikle ilgili farklı müzikal arayışlarında verimli çalışmalar yapmasına imkan sağlamıştır. Böylece 1988’de Leïlatou Tayer ve 1989’da El Hizam El Dhahbi adlı prodüksiyonlar onun erken dönem enstrümantal çalışmalarının ve sonraki arayışlarının ilk ürünleri olmuştur.

Brahem, bu kompozisyonlarda her ne kadar geleneksel müzik modları içinde kaldıysa da referanslarında dönüşümler yaşandığını ve hiyerarşik yapının kırıldığını görürüz. Akdeniz, Afrika ve Yakın doğu kültürlerine doğru doğal bir evrilmeyle birlikte Brahem’in Avrupa müziğine, jazz anlayışına ve diğer farklı formlara açılımlar sağladığını görürüz.

Brahem, ilhamını “… bir yandan göğe yükselir ve daha fazla yer kaplarken, diğer yandan gelişmeye ve köklerini toprağın derinliklerine gömmeye çalışan bir ağaçtan… ” aldığını söyler. Bu noktayı biraz açmak gerekir. Güney Afrika doğumlu ve kökleri Arap-İslam kültüründen beslenen bir kültür çevresi içinde yetişmiş bir sanatçıdır Brahem. Afrika ve Akdeniz etkilerinin de söz konusu olduğu bu kültür ve bu müzikal alt yapı, daha sonraları jazz formları içinde tezahür etmiş ve parıltılı bir müzik ortaya çıkmıştır. Brahem’in yaptığı kendi kökleriyle modern müziğin yönelimlerini kaynaştırmak olmuştur. Onu farklı kılan, önemli bir müzisyen yapan da işte budur. Wolfgang Sandner, Brahem’in müziği ile ilgili olarak şunları söyler: “Tunus’dan gelen bu adamın yeni müzikler aramakla oldukça meşgul olan caz müzisyenlerinin çok ötesinde olduğu aşikar.”

1990’da EMVT’den ayrılarak ABD ve Kanada’da bir tura çıkmaya karar veren Brahem dönüşte prodüktör Manfred Eicher ile tanışmış ve bu tanışma ona yedi albüm ve uluslar arası bir ün sağlamıştır. Manfred Eicher ile tanışması Brahem’in hayatındaki en önemli dönüm noktasıdır bence. Zira müzikten söz ederken dev bir piyasadan da söz ediyoruz aslında. Yani ne kadar iyi müzik yaparsanız yapın, doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanlarla bir araya gelip kayda değer projelere imza atmazsanız belirli bir açılımı sağlamanız bir hayalden öte geçmeyecektir.

Brahem’in Eicher ile tanışmasından sonraki süreçte ortaya çıkan ilk albüm 1991’de kaydedilen Barzakh’tır. (Berzah, ölümden sonra ruhların kıyamete kadar kalacaklarına inanılan âlemdir). Bu albümde Tunuslu Béchir Selmi ve Lassaad Hosni ona eşlik etmiştir. Parfum de Gitane albümün en sıkı parçasıdır.



Brahem daha sonra 1992’de Conte de l’incroyable Amour’e (İnanılmaz Aşkın Masalı) imza atmıştır. Albümdeki doğaçlama (improvizasyon), işin özünü oluşturmaktadır ve buradaki ton oldukça farklıdır. Bunun en önemli sebebi Barbaros Erköse’nin kayde değer varlığı ve klarnetteki ifade gücü ve Kudsi Ergüner’in neyindeki sufi ilhamdır. Monde gazetesine göre melodinin aranjmanı ve doğulu geçişler, müzikal çerçevenin sessizliği, ışığın şiirselliği ve vuruşlardaki zerafet dikkat çekicidir. Aynı gazeteye göre Conte de l’Incroyable Amour, 1992’nin en iyi albümüdür. Albüme adını veren Conte de l’incroyable Amour ve Nayzak sağlam çalışmalardır. Diversion’daki ulvi ses ise muhteşemdir. Peşrev Hicaz’da Kutsi Ergüner ile Barbaros Erköse’nin performanslarını anmak gerekir.

Brahem Conte de l’Incroyable Amour’u kaydettiği yıl, Arap ve Akdeniz Müzik Merkezi’nin kuruluş çalışmalarında aktif olarak katılması için davet almıştır. 1993’de uzun süredir onun için çok önemli olan bir hayalini gerçekleştirmiştir. Üstadı Ali Sriti onun için 30 yıl sonra sahnelere dönmüş ve bundan duyduğu minneti ödemek için Erlanger Sarayı’nda Awdet Tarab adlı konseri vermiştir. Tunus halkı için bu önemli bir hatıradır. Konserde usta ve çırak aynı sahnededir. Sonia M’barek’in de sesiyle onlara eşlik etmesi unutulmaz anlar yaşatır dinleyenlere.

1994’te Norveçli saksafon üstadı Jan Garbarek ve tabla üstadı Pakistanlı Shaukat Hussain ile birlikte Madar’ı kaydetmiştir Brahem. Jan Garbarek’in baskıları ve onunla albüm yapmak istemesi sonucunda bu çalışma ortaya çıkmıştır. Bu anlamda albümün bir Brahem albümü değil de Garbarek albümü olarak anılması bu yüzdendir. Manfred Eicher’in bu birlikteliğe onları teşvik etmesi de gözden kaçırılmamalıdır. Brahem-Garbarek evrensel bir geleneği temsil eder. Madar, kendi özlerini kaybetmeden geleneklerin bir araya gelmesini göstermesi açısından çok önemlidir.

Brahem Nouri Bouzid’in Sabots en Or ve Bezness adlı filmlerine, Ferid Boughedir’in Halfaouine’ne, Moufida Tlatli’nin Les Silences du Palais ve La saison des hommes’ine, Mohamed Driss’in Wannas el Kloub’üne, Theatre Phou’nun El Amel, Borj El hamam ve Bosten Jamalek’ine müzikler yapmıştır.

1995’te Khomsa adlı albüm piyasaya çıkmıştır. Sanatçı, filmlere yaptığı parçaları bu albüme almıştır. Khomsa bir anlamda Brahem’in tereddütlerinin de ortadan kalkmasını simgeler. Bir jazz sanatçısıdır artık Brahem. İmaj ve metin zincirlerinden kurtularak ortaya konan bu saf müzik onun özgür bir biçimde hayal ettiği performanslardır. Ortaya konan bu eklektik formasyon; akordiyonda Richard Galliano, yıllarca Jan Garbarek ve Keith Jarret ile birlikte çalışmış iki Norveçli, basta Palle Danielsson ve davulda Jon Christensen, piyanoda François Couturier, saksafonda Jean-Marc Larché ve kemanda Béchir Selmi gibi usta müzisyenlerin katkılarıyla ortaya konmuştur. Sololar, düetler ve triolar ile etkileyici ifadeler ortaya konmuş, gizemli geçişler sağlanmış, romansı tonlar sergilenmiştir. Brahem’in udu, saksafon soundundaki tadı vermekte gibidir bu albümde. The Guardian’a göre Khomsa yılın en iyi albümüdür ve Brahem jazzın en önemli temsilcilerinden biridir artık.

Madar’dan üç yıl sonra Brahem, stüdyo çalışmalarına tekrar döner. Bu sefer dünya jazzına daha geniş kapsamlı bir geçiş arzulamaktadır ve trionun orkestriyal formları üzerinde yoğunlaşır. Saksafoncu John Surman ve basçı Dave Holland çalışmalarında ona eşlik etmiştir ve bu sürecin sonunda 1998 yılında Thimar adlı albüm ortaya çıkar. Bu çalışmada Brahem kendi kişisel estetik çizgisinden sapmaksızın jazzın sırlarını ortaya koymuştur. Thimar İngiliz dergisi Jazz Wise tarafından yılın en iyi jazz albümü seçilmiştir.

Brahem, altıncı albümü olan Astrakan Café’yi 2000 yılında kaydetmiştir. Dikkatsiz dinleyiciler, bu albümün muhtemelen Brahem’in müzikal kariyerinde bir durma noktası olduğunu, sanatçının, kendi içine dönüp oradakileri gözlemleye gayret eden bir yapıya büründüğünü düşüneceklerdir. Bu, müziğin olgunluğu, kemali bağlamında yanlış bir yorumdur. Zira Udî Brahem şüphesiz doğulu ve Akdeniz kökenini kendi evrenselliği dahilinde ziyaret etmiştir. Ancak, yine de önceki albümlerinde var olan düşsel ve estetik yolculukların sağlıklı yapısını bu albümde bulamadığımızı belirtmek gerekir. Bu albümde Barbaros Erköse ve Tunuslu perküsyoncu Lassad Hosni, Brahem’e eşlik eder. Brahem, Astrakan Café’de samimi ve fazlasıyla kişisel olan muhteşem bir yola sürüklenmiş gibidir. Arap müziğinin ruhunu takdis eder gibidir adeta. Astrakan Café’de, Madar ve Thimar albümlerindeki müzikal derinliği arttıran Brahem, yaklaşımındaki doğaçlama unsurları ve her şeyi kuşatan kolektif sesi büyük bir ustalıkla ortaya koymuştur. Nihawend Lunga bu albümün en sağlam parçalarındandır. Halfaouine, Mozdak’s Train, Blue Jewels ve Astara da enfes çalışmalar. Barbaros Erköse’nin bu parçalara kattığı derinlik tartışılmaz. Albüm benim en tuttuğum Brahem albümüdür.

Brahem 2002’de sürpriz bir şekilde tipik ve yüksek performanslı bir albümle dinleyicisinin karşısında çıkmıştır: Le Pas Du Chat Noir (Kara Kedinin Adımı). “Karanlık jazz klüplerinin romantik bir birleşimi” olarak tanımlanan albüm, bazılarına göre onun muhtemelen en güzel ve en ihtiraslı albümüdür. Brahem albümdeki parçaları udla çalışmaya biraz ara vermek için piyanoyla bestelediğini belirtiyor. Brahem ile birlikte piyanist François Couturier ve akordeon ustası Jean-Louis Matinier’in de yer aldığı ve “üstü örtülmüş anlamların gücünün izini süren” bu albüm, yatıştırıcı ve melankolik bir ses sunar. Albüm, zarif bir ton, saf bir yaklaşım sergiler. Andy Morgan’a göre albüm, “karanlık seraplar ve mavi yankılarla dolu kederli bir rapsodi gibidir.” Albümdeki melankoli ağır ve acılı değil de, hafif ve parçalı bulutludur. Bu albümde Brahem’in “çırılçıplak, dürüst ve güzel bir akademi müziği” yaptığını vurgulayan Morgan, Le Pas Du Chat Noir’i “kedi çevikliğindeki, zarif, gözleri alev alev yanan sihirli bir performans” olarak özetliyor. Albüm, birçoklarını hayallere götürürken itiraf etmeliyim ki beni sarmadı. Akdeniz limanlarını, Fransa, İspanya, Fas ve Tunus sahillerini görmediğimi düşünürsek en uzak olduğum Brahem albümünün Le Pas Du Chat Noir olduğu söylemeliyim. Yine de Pique-nique a Nagpur’dan etkilendiğimi belirtmek isterim.

2006’da Le Voyage de Sahar (Seher Yolculukları) ile karşımıza çıkan Brahem’i Le Pas Du Chat Noir’de kendisine eşlik eden François Couturier ve Jean-Louis Matinier ile birlikte görüyoruz. İlk bakışta melankolik ve sofistike olarak tanımlayabileceğimiz albüm Brahem müziğinin 2000’den sonraki gidişatı açısından da doyurucu bilgiler veriyor.

Uddan şimdilik biraz uzak durmayı tercih eden Brahem’den, sihirli enstrümanını eline alacağı vakitleri bekliyor ve 2003’te Barbaros Erköse ile birlikte, Harbiye’de verdiği konserin tekrarını diliyoruz.

Diskografi:

1- Barzakh (1991) : Anouar Brahem (Oud), Béchir Selmi (Violine), Lassad Hosni (Percussion)

1. Raf Raf 2. Barzakh 3. Sadir 4. Ronda 5. Hou 6. Sarandib 7. Souga 8. Parfum De Gitane 9. Bou Naouara 10. Kerkenah 11. La Nuit Des Yeux 12. Le Belvedere Assiege 13. Qaf

2- Conte de l’incroyable Amour (1992): Anouar Brahem (Oud), Barbaros Erköse (Klarinette), Kudsi Erguner (Nai), Lassad Hosni (Bendir, Darbouka)

1. Etincelles 2. Chien Sur Les Genoux de la Devineresse 3. Oiseau de Bois 4. Lumière du Silence 5. Conte de I’incroyable Amour 6. Peshrev Hidjaz Homayoun 7. Diversion 8. Nayzak 9. Ballements 10. En Souvenir d’Iram 11. Iram Retrouvée 12. Epilogue

3- Madar (1994): Jan Garbarek (Tenor, Sopran-Saxophon), Anouar Brahem (Oud), Ustad Shaukat Hussain (Tabla)

1. Sull lull 2. Madar 3. Sebika 4. Bahia 5. Ramy 6. Jaw 7. Joron 8. Qaws 9. Epilogue

4- Khomsa (1995): Anouar Brahem (Oud), Richard Gálliano (Akkordeon), François Couturier (Piano, Synthesizer), Jean Marc Larché (Sopran-Saxophon), Béchir Selmi (Violine), Palle Danielsson (Kontrabass), Jon Christensen (Schlagzeug)

1. Comme un départ 2. L’infini jour 3. Souffle un vent de sable 4. Regard de mouette 5. Sur l’infini bleu 6. Claquent les voiles 7. Vague 8. E la nave va 9. AÏn ghazel 10. Khomsa 11. Seule 12. Nouvelle vague 13. En robe d’olivier 14. Des rayons et des ombres 15. Un sentier d’al

5- Thimar (1998): Anouar Brahem (Oud), John Surman (Bass-Klarinette und Sopran-Saxophon), Dave Holland (Kontrabass)

1. Badhra 2. Kashf 3. Houdouth 4. Talwin 5. Waqt 6. Uns 7. Al Hizam Al Dhahbi 8. Qurb 9. Mazad 10. 11. Kernow 12. Hulmu Rabia

6- Astrakan Café (2000): Anouar Brahem (Oud), Barbaros Erköse (Klarinette), Lassad Hosni (Bendir, Darbouka)

1. Aube rouge à Grozny 2. Astrakan Café 3. The Mozdok’s Train 4. Blue Jewels 5. Nihawend Lunga 6. Ashkabad 7. Halfaouine 8. Parfum de Gitane 9. Khotan 10. Karakoum 11. Astara 12. Dar es Salam 13. Hija pechref 14. Astrakan Café

7- Le Pas Du Chat Noir (2002): Anouar Brahem (Oud), François Couturier (Piano), Jean-Louis Matinier (Akkordeon)

1. Le pas du chat noir 2. De tout ton cœur 3. Leila au pays du carrousel 4. Pique-nique à Nagpur 5. C’est ailleurs 6. Toi qui sait 7. L’arbre qui voit 8. Un point bleu 9. Les ailes du 10. Bourak 11. Rue du départ 12. Leila au pays du carrousel, var. 13. Déjà la nuit

8- Charmediterranée (2002): Orchestre National de Jazz’da Paolo Damiani’nin direktörlüğünde Gianluigi Trovesi ile birlikte yer aldığı bir çalışma.


9- Vague (2003): Sadece Fransa ve Belçika’da piyasaya sürülen albümde Brahem’in en güzel melodileri yer alıyor.

10- Le Voyage de Sahar (2006): Anouar Brahem (Oud), François Couturier (Piano), Jean Louis Matinier (Accordion).

1. Sur le fleuve 2. Le voyage de Sahar 3. L’Aube 4. Vague / E la nave va 5. Les jardins de Ziryab 6. Nuba 7. La chambre 8. Cordoba 9. Halfaouine 10. La chambre var. 11. Zarabanda 12. Eté andalous 13. Vague var

(Bu yazıda, Anne-Marie Driss’in “Anouar Brahem” başlıklı biyografik çalışmasından ve Paolo Scarnecchia’nın Brahem’in müziği ile ilgili yazmış olduğu “Exploring The World With a Lute” adlı makaleden yararlanılmıştır.)

HABER: ÖMER OSMANOĞLU

tutunamayanlarFebruary 23, 2014, 9:36
[1]
Çevrimiçi Üyeler
Üye Ziyaretçi