MESEL - KISSA - AKTARIMLAR
19/08/13 | YORUM SAYISI 2 | GÖRÜNTÜLENME 2665 |    Ters Dizgi
BU BAŞLIK ALTINDA ZAMAN ZAMAN FİKİR İÇEREN MESEL, KISSA, ANEKDOT, ÖYKÜ GİBİ ANLATIM VE AKTARIMLAR İÇİN PAYLAŞIMLARDA BULUNABİLİRİZ.
Musa ÖrnekAugust 19, 2013, 6:37
– “Biz o sözünü ettiğin Allah emrinin ‘Allah’a itaat ediniz’ kısmına o kadar daldık ki, henüz peygambere bile sıra gelmedi. Nerde kaldı hükümdara itaat edelim…”
"DAHA SIRA GELMEDİ
Sultan Mahmud Sebüktek’in (XI. y.yılın ilk yarısı) tarihte ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olan Gaznelilerin en büyük ve en dirayetli hükümdarı idi. Tarihte ilk defa “sultan” adını kullanan Gazneli Mahmud Sebüktekin idi. İslam’ı yaymak için Hindistan’a 17 sefer düzenlemiş olan Sultan Mahmud din ve ilim ulularıyla görüşür, hiç erinmeden ziyaretlerine gider, onların tavsiye ve irşadlarına göre kendini ayarlardı.

Birgün vezirleri, kumandanları ile birlikte zamanın tanınmış evliyasından Şeyh Ebu’l-Hasen Harakani’nin ziyaretine gitti. Adamlarından bazıları önce gidip Şeyh’e, hükümdarın kendisini ziyarete gelmekte olduğunu, karşılaması gerektiğini haber verdiler. Şeyh Harakani kös dinlemiş gibi hiç aldırmadı. Yerinden bile kımıldamadı.
Hükümdar ve adamları dergahın kapısına kadar geldi. Baş vezir rica etti :

– “Ey din ulusu, hiç değilse bu değerli hükümdarı odanızın kapısında karşılayın!”

Harakani bu kadarını bile yapmadı. Vezir feryad etti ; “Ey mübarek insan sen Allah’ın Kur’an’da : “Allah’a, Peygambere ve içinizden emir sahibi olanlara itaat edin.” buyurduğunu hiç görmedin mi?”

Şeyh Harakani cevap mahiyetindeki şu açıklamada bulundu:

– “Biz o sözünü ettiğin Allah emrinin ‘Allah’a itaat ediniz’ kısmına o kadar daldık ki, henüz peygambere bile sıra gelmedi. Nerde kaldı hükümdara itaat edelim…”

Sultan Mahmud bu açıklama karşısında, Şeyh’in başından beri takındığı tavra zerre kadar kızmadığı gibi, kendi de müritleri arasına katıldı. Yanındakilerle beraber büyük bir saygı göstererek huzurundan ayrıldı."
(Kaynak bilmiyorum, birçok yerde olan bir kıssa)

Musa ÖrnekAugust 28, 2013, 7:03
MEVLANA'DAN
Birisi geldi; (bir dostun,) bir sevgilinin kapısını çaldı;
Sevgilisi, "kimsin (a güvenilir er)" dedi.
Adam, "benim" deyince, "git" dedi; "şimdi çağı değil"
Böylesine sofrada ham kişinin yeri yok.
Ham kişiyi ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir,
İkiyüzlülükten ne kurtarabilir?
O yoksul gitti; tam bir yıl yollara düştü;
Sevgilinin ayrılığıyla kıvılcımlar saçarak cayır cayır yandı.
O yanmış-yakılmış kişi pişti; olgunlaştı.
Geri geldi, gene sevgilinin evinin çevresine düştü.
Yüzlerce korkuyla, yüzlerce defa edebi gözeterek
Kapının halkasını çaldı; ağzından edebe aykırı bir söz
Çıkacak diye de korkup duruyordu.
Sevgilisi, "kapıdaki kim?" diye bağırdı.
Adam, (a gönüller alan, dedi) "kapıdaki ‘sensin’ "
Sevgilisi, "madem ki ‘ben’sin, gel içeriye gir," dedi.
"Zira ev dar, iki kişi sığmıyor.”
(Mesnevi, c.1, sh.3068-3075) Ahmet ÖZCAN
----------------------------
"Mevlana bu birlikteliği şu şekilde özetler: (Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN)
“Senin gözün gönlüme göz olunca bu görmeyen gönül göz kesildi. Gözün ta kendisi oldu.”
(Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN)
Musa ÖrnekSeptember 2, 2013, 6:32
[1]
Çevrimiçi Üyeler
Üye Ziyaretçi