NEOLİBERALİZM
05/11/14 | YORUM SAYISI 7 | GÖRÜNTÜLENME 3809 | Ters Dizgi
NEOLİBERALİZM BAĞLAMINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN MERKEZ VE ÇEVRE ÜLKELER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Aygül KILINÇ
Neoliberalizm, son yıllarda politik, ekonomik ve sosyal alanda yaĢanan küresel dönüĢümün temel öğretisini oluşturur. Bu öğreti çerçevesinde ulus-devletin yapısı ve görevleri yeniden tanımlanmıştır. İktisadi yapıya ilişkin olarak rekabete dayalı küresel bir piyasanın oluşturulması hedeflenmiştir.
Kapitalist üretim biçiminden kaynaklanan iktisadi krizleri açmak ve olası iktisadi krizlerin önüne geçmek için kalkınmanın sürdürülebilir olmasının zorunluluğu vurgulanmıştır. Ayrıca sanayileşmeden kaynaklanan ekolojik krizlerin önlenebileceği varsayılmıştır. Bu çalışmada, neoliberal öğreti çerçevesinde uygulanan sürdürülebilir kalkınmanın uygulanabilirliği, özellikle sermayenin sanayi ve teknolojik yatırımlarına ilişkin yönelimlerinin merkez ve çevre ülkelerde doğurduğu sonuçlar üzerinden sorgulanmıştır.
$2
NEOLİBERAL EKONOMİ POLİTİKALARININ LATİN AMERİKA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Dr.Zeynep Zafir Benderli
Dr.Zeki İlker Görenel
Bu çalışmada, Bretton Woods Kurumları’nın azgelişmiş ülkeler için biçimlendirdikleri politikaların, sözkonusu ülkelerin sorunlarını hafifletmekten ziyade, merkezdeki ekonomilerin istikrarsızlıkları ve sorunlarını çözmek amacına hizmet ettiği tartışılmaktadır. Bu bağlamda, Washington Uzlaşısı tarafından Latin Amerika ülkelerine reçete olarak sunulan neoliberal politikalar ele alınmıştır. Liberalizasyona yönelik bu politikaların, azgelişmiş ülkelerin ithal ikameci sanayileşme stratejileri uygulamaları sürecinde ortaya çıkan iç dinamiklerine ve yapılarına uygun olmadığı, bu nedenle de politika maliyetlerinin artarak sorunların daha da derinleştiği vurgulanmak istenmiştir.
$2
KÜRESELLEŞME, NEO-LİBERALİZM VE REFAH DEVLETİ İLİŞKİSİ ÜZERİNE
Füsun KÖKALAN ÇIMRIN
Küreselleşme retoriğinin yeni bir dünya düzenine işaret etmekle birlikte bir takım “son”ları da beraberinde getirmiş olduğu iddiası çok çeşitli biçimlerde tartışılmaktadır. Tarihin, üst-anlatıların, ailenin, sosyal devletin sonunun geldiği görüşü, çeşitli postmodern iddialar çerçevesinde ileri sürülmektedir. Tüm bu değişkenler üzerinde küreselleşmenin etkileri söz konusudur. Ancak toplumsal gerçekliğe bakıldığında küreselleşme sürecinin yaratmış olduğu bir takım aşınma ve değişmelere karşın bu “son” ların geldiğini ileri sürmek konusunda henüz erken bir süreç içerisinde bulunduğumuzu itiraf etmek gerekir.
$2
POST NEOLİBERALİZM?
Kriz ve Sonrası Üzerine
Prof. Dr. Gülten DEMİR
1970‟lerden sonra yaygınlaşan neoliberal politikalar finans merkezli birikim koşullarını oluşturmuş, 1990‟lı yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesinde birçok kriz yaşanmıştır. 2008 krizi sonrasında, neoliberalizmin kendisi tarafından keskinleştirilen krizleri önlemede yetersiz kaldığı açıkça ortaya çıkmıştır. Kriz sonrası uygulamalar öncelikle global bir finansal çöküşü önlemeye yönelmiş, ikinci aşamada neoliberalizmin otoriter araçlarla yeniden yapılanması gündeme gelmiştir. Bu süreçte neoliberal politikalara karşı tepkiler artmış, birçok AB ülkesi siyasi krize sürüklenmiştir. Finans piyasası kapitalizminin krizi bir yandan da post neoliberal olarak nitelenen, farklı öneri ve stratejileri gündeme getirmiştir.
$2
TOPLUMSAL VATANDAŞLIK VE NEO-LİBERALİZM SORUNU
Doç. Dr. Alev Özkazanç
Bu yazının amacı vatandaşlığın siyasal içeriği ile toplumsal içeriği arasındaki zorunlu bağı
vurgulayarak, neo-liberal vatandaşlık kavrayışının görünmez kıldığı bir boyutu öne çıkarmaktır. Vatandaşlık özellikle içinde bulunduğumuz neo-liberal momentte sadece siyasi ve hukuki bir bağa indirgenme tehlikesiyle karşıkarşıyadır. Neo-liberal müdahale nedeniyle bugün vatandaşlığın toplumsal içeriği giderek daha fazla zedelenmektedir. Yukarıdaki saptamalar ışığında ben bu yazıda iki amacı gerçekleştirmeye çalışacağım.
Yazının ilk bölümünde aslen ‘siyasal’ bir kavram olmakla birlikte vatandaşlığın Atina’da ilk icat edilişinden bu yana zorunlu ve özel bir toplumsal içeriğe sahip olduğunu göstermeye çalışacağım. Dolayısıyla hem tarihsel hem de kavramsal olarak vatandaşlık ile toplumsal eşitlik fikri arasındaki bağ ikincil veveya arızi olarak nitelenemez. Bu temel teze bağlı olarak yazının ikinci bölümünde neo-liberal evrede hem tarihsel hem kavramsal olarak bu toplumsal içeriğin nasıl zedelendiğini ve dolayısıyla bizzat vatandaşlık kurumunun kendisinin nasıl tehdit edildiğini açıklamaya çalışacağım.
$2
NEOLİBERALİZM VE FEMİNİST POLİTİKADA “SINIFSAL TUTUM”
ARAYIŞLARI
Aynur Özuğurlu
Feminizmin 1980 sonrası hakim yönelimi, politik olarak bölüşüm sorunlarından kimlik ve farklılık
sorunlarına geçişi, kuramsal olarak da fenomenolojik ve hermeneutik modellerin hakimiyetini içeriyordu.
Aynı yıllar, feminist hareketin, tarihinde daha önce hiç tecrübe etmediği ölçüde yerel ve küresel düzeyde
hızla kurumsallaşmasına da tanık oldu ve bu süreç yer yer neoliberalizm küresel yeniden yapılanmasının temel aktörleriyle yakın ilişkilere, hatta işbirliğine evrildi. Nihayet, feminizmin geçmiş 30 yılından bugün geriye, Hester Eisenstein’in tabiriyle, “Marksizmle mutsuz evlilikten kapitalizmle tehlikeli flörte” dönüşen sorunlu bir ilişki kaldı. Bu geçmiş şimdi, kapitalizmin küresel krizi koşullarında feminizmin kendi konumu yeniden tarif etme ihtiyacının bir parçası olarak sorgulanmaktadır. Feminist politikada sınıfsal tutum sorunu, söz konusu sorgulamanın önemli alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu çalışma, feminist yakın geçmişe dönük çözümlemeleri gözden geçirerek, neoliberalizme karşı feminist politikada sınıfsal ekseninin anlamını hakkında bir tartışma yürütmekte, bu amaçla, feminist yakın tarihe ilişkin bir sorgulama çerçevesi geliştirmektedir.
$2
İKTİDARIN DÖNÜŞEN ÇEHRESİ: NEOLİBERALİZM, ŞİDDET VE
KURUMSAL SİYASETİN TASFİYESİ
Zeynep GAMBETTİ
Neoliberal iktidar yapısına içkin olan güvenlik paradigması, liberal rejim analizlerini
zorlamaktadır. Hukuk devleti ve devlet-sivil toplum ayrımı gibi temel kategorileri
muğlaklaştıran bir yönetim mantığı olarak neoliberalizm, farklı baskı ve şiddet mekanizmaları
doğurmuştur. Güvenlik söylemi yönetim mantığını hem yatay (küreselleşme aracılığıyla
dünyaya) hem de dikey olarak (sivil topluma) yayarak genişletir. Küresel piyasaya
eklemlenen Türkiye’de de iktidar pratikleri kurumsal siyaset veya zihniyet sorununa
indirgenemeyecek kadar karmaşıklaşmıştır. Dolayısıyla siyasal rejimi, neoliberal piyasa
düzeninin yarattığı ekonomik çarpıklıklar, devletin yeniden yapılanarak toplumsal
görevlerinden sıyrılma eğilimi ve eksilen otoritesini “terör” ve “güvenlik” söylemleriyle
idame etmesi ekseni üzerinden tartışmak gerekmektedir.
$2
NEOLİBERAL REFORMLAR VE TOPLUMSAL MUHALEFET 1
Faruk ATAAY
Ergül ACAR
Türkiye’de 1980 sonrası dönemde uygulanmaya başlanan neoliberal reformlar, IMF ile yapılan 1998 tarihli anlaşma sonrasında yeni bir aşamaya girmiş bulunmaktadır. Bu reformlar, genel olarak “İkinci Kuşak Yapısal Reformlar” adıyla anılmaktadır. Bu bildiride, Türkiye’de İkinci Kuşak Yapısal Reformlar adıyla anılan devletin yeniden yapılandırılması süreci incelenecektir. Bu incelemede, devletin yeniden yapılandırılması sürecini “sınıfsal bir boyutu bulunmayan”, “teknik” bir süreç olarak ele alan yaklaşımlar eleştiri süzgecinden geçirilerek, devletin yeniden yapılandırılması sürecinin sınıfsal güç dengelerinin ve bölüşüm ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi süreci olarak görülmesi gerektiği görüşü savunulacaktır.
Bu çerçevede, özellikle, kamu hizmetlerinin metalaşması, yerelleşme, merkezi devletin
yeniden düzenlenmesi ve üst kurullaşma süreçleri üzerinde durulacaktır.
Bildiride, ikinci kuşak yapısal reformlar kapsamında, ilk olarak, kamu hizmetlerinin
metalaştırılması süreci incelenecektir. Bu çerçevede, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin,
sermayeye yeni değerlenme alanları açılması çabasının ürünü olduğu gösterilmeye çalışılacaktır. İkinci olarak, yerelleşme süreci üzerinde durulacak ve yerelleşme doğrultusundaki reformların genel bütçeden kamu hizmetlerine daha az kaynak ayrılması hedefi doğrultusunda gündeme geldiği ileri sürülecektir. Bildiride, üçüncü olarak, üstkurullaşma süreci ele alınacaktır. Bildirinin üstkurullaşma süreci ile ilgili ana savı, merkezi devletin bazı işlevlerinin “siyaset ile ekonominin ayrıştırılması” söylemi eşliğinde özerk üstkurullara aktarılmasının, sermayenin hakimiyetini pekiştirici bir adım olduğudur. Bildiride, son olarak, merkezi devletin yeniden yapılandırılması süreci üzerine değerlendirmeler yapılacak ve sürecin nihai amacının neoliberalizmin “düzenleyici devlet” modelinin yerleştirilmesi olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır.
$2
[1]