KÜRESELLEŞME
29/04/14 | YORUM SAYISI 7 | GÖRÜNTÜLENME 4337 | Ters Dizgi
KÜRESELLEŞMENİN FELSEFİ TEMELLERİ
Prof. Dr. Veysel SÖNMEZ
Küreselleşme, kapitalist ülkelerce daha doğrusu 385 finans kuruluşunca tüm dünyanın pazar haline getirilmesi çabaları ve uygulamaları olarak ele alınabilir. Bu finans kuruluşları dünyayı kendileri
için ortak bir pazar durumuna getirmek istiyorlar. Bu nedenle öncelikle, ulus devletlerin zayıflaması ve giderek ortadan kalkması gerekir. Bunu sağlamanın yolu da yerelliği, alt kültürleri (etnisiti),
geleneği, göreneği, masalı, efsaneyi, dini, farklı inançları, değerleri, göreceliği ön plana çıkarmak ve bunları insan haklarıymış gibi göstermek, özellikle aklı yadsımaktadır. Ayrıca uluslararası işbölümünü, çok uluslu şirketleri, rekabeti, yani neo-liberalizmi kaçınılmaz bir son ve kurtuluş gibi sunmaktır. Küreselleşme stoa felsefesinden evrenselliği, pragmatizmden değişmeyi, yeniden yapılanmayı, göreceliği, Hegel'den liberal devlet anlayışını, Feyerabend'en yerelleşmeyi, alt kültürleri, her şey uyan (anythinggoes), akla ve yönteme hayırı almıştır.
$2
CHOMSKY VE KÜRESELLEŞME
Jeremy Fox (ÖZET)
Arka Kapak Yazısı
Post modern hesaplaşmalar, milenyumdan psikanalize, kuantum kuramından kaçıklık kuramına kadar bir dizi temayı işleyen bir seridir. Bu kitapların her biri çağdaş düşüncenin keskin ucunda duran anahtar bir fikri ele almakta ve yirmi birinci yüzyıl düşüncesinin temellerini atmış paradigmanın düşünür ve beyinlerin yaklaşımlarını anlaşılır bir dille ortaya koymaktadır.
-
Tekelleri koruyun. Milyarderleri koruyun. Ücretleri düşürün. ABD şirketleri için hayırlısını yapın. İşte size küreselleşme...
-
Küreselleşme, devlet merkezli kurumların ve devlet merkezliliğe yapılan atıfların, salt uluslararası değil, tamamıyla küresel bir bağlamda faal olan farklı aktörler arasındaki ilişkilerin yapısı içinde eridiği süreçtir.
$2
KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜR
Gönül İçli
Küreselleşme farklı içeriklerle, farklı kişilerce farklı amaçlarla kullanılan bir kavramdır. Küreselleşmenin, en görünür alanlarından biri de kültürdür. Küresel kültür yerel kültüre nüfuz ederek, yeni sentezlere gidilmesini, küresel homojenleşmeye, melez oluşumların ve kimliklerin doğmasına neden olurken, günümüzde üzerinde en fazla tartışılan konulardan birisidir.
$2
Roland Robertson, Küreselleşme ve Kültür
Ali Balcı
Roland Robertson’un küreselleşmeye ilişkin literatüre temel katkısı söz konusu kavram hakkındaki analizlerde kültüre öncelik vermiş olmasıdır.
Özellikle küresel ekonominin ve ulus aşırı medya ağının kültürel sınırları ortadan kaldırdığı ve böylelikle küresel bir kültüre yol açtığına yönelik analizler göz önüne alındığında Robertson’un analizleri hayli önem taşımaktadır.
Kültüre merkezi bir rol vererek Robertson bir taraftan köklerini modernitenin oluşturduğu bir küresel kültürün oluşumunun önüne geçerken diğer taraftan da farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlayan küresel hegemonyaya meydan okumaktadır.
$2
KÜRESELLEŞME: SOSYAL DEVLETİN SONU MU?
Yrd. Doç. Dr. Nihat BULUT
19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve 20. yüzyıl boyunca önemli bir gelişme gösteren sosyal devlet, getirmiş olduğu sosyal refah uygulamaları ve geniş bir kamu hizmeti demetiyle, özellikle, sanayi toplumlarında ortaya çıkan zayıf kesimlerin insan onuruna yaraşır bir yaşam standardına kavuşmasını amaçlamış ve bu konuda hayati bir rol oynamıştır.
Bu bağlamda sosyal devlete, kapitalizmin reforme edilmesi1 ve sanayi kapitalizmi ortamının yoksul kesimlerinin siyasal, toplumsal ve ekonomik alana adaptasyonun sağlanması açısından bakılabilir.
Ne var ki 20. yüzyılın sonuna doğru sosyal devletin getirmiş olduğu sosyal refah uygulamaları ciddi eleştiri ve tartışmalara konu olmuştur. Bu eleştiri ve tartışmaların en önemli noktasını ise, sosyal refah uygulamalarının sürekli artması ve kamu bütçesi açısından önemli bir yük durumuna gelmesi
oluşturmuştur. Buna göre, devletin ulusal ekonomi içindeki etkinliği artmış ve bu durum, onun görevlerini hakkıyla yerine getirmesine engel teşkil etmiştir. Çözüm, ulusal ekonomide serbest piyasa sistemini güçlendirmek ve devletin iktisadi ve sosyal etkinliklerini azaltmaktır. 1970'lerde ortaya çıkan ve 1980'lerde yoğun bir biçimde uygulama alanı bulan özelleştirme uygulamaları bu çerçevede anlam kazanacaktır.
Nitekim, serbest piyasa ekonomisini güçlendirilmeyi ve devletin ulusal ekonomi içindeki payını asgariye indirmeyi amaçlayan özelleştirme, 1980'li yılların favori kavramı olacak; fakat 1990'lı yıllara gelindiğinde, yerini birbaşka favori kavrama, küreselleşmeye bırakacaktır. Küreselleşme ile birlikte
serbest piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi yine gündemdedir; ama bu kez hedef bütün dünyadır. Devlete gelince, artık onun ulusal ekonomideki payının küçültülmesi yeterli olmayacaktır; çünkü küreselleşme devletin siyasi varlığını da tartışmaya açacaktır.
Bu çalışmada önce sosyal devletin anlamı, amacı ve ortaya çıktığı tarihsel ortam ele alınacak, ardından da bütün dünyayı bir pazar olarak gören ve faaliyet alanı olarak devletleri değil, bölgeleri ve tüm dünyayı esas alan küreselleşme olgusunun, sosyal devleti ne şekilde etkilediği üzerinde
durulacaktır.
$2
Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Çevre
Şafak KAYPAK
Bu çalışma, küreselleşme sürecinde sürdürülebilir kalkınmayı temel alarak, çevre olgusuna odaklanan betimsel bir inceleme çalışmasıdır. Yazının
ana amacı, sürdürülebilir kalkınmanın bugün geldiği noktayı belirleyerek, sürdürülebilir bir çevrenin oluşturulması sürecinde dönüşen çevresel
paradigmaları sorgulamaktır. Dünyada yaşanan önemli siyasal, sosyal ve teknolojik gelişmelerin doğurduğu kavramlardan biri, teknolojik değişimi
yaşamış gelişmiş ülkeler etrafında gelişen “küreselleşme” kavramıdır. Diğeri ise, gelişmekte olan ülkeler açısından düşünülen “sürdürülebilir
kalkınma” kavramıdır. Dünya nüfusundaki artışa paralel olarak, dünya ekonomisindeki büyüme çabaları, çevre sorunlarını da beraberinde getirmiş
ve ekonomi ile çevre arasında dengesizlik yaratmıştır. Çevre kirliliğindeki artış, Batılı toplumları 1980’lerden itibaren küresel çevreyi korumaya
yöneltmiştir. Çevreye ilginin artması, ekonomik büyüme- çevre dengesi arasındaki olumsuzlukları giderici çözüm üretmek isteğini doğurmuştur.
1987 yılındaki Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun raporundan sonra sürdürülebilir kalkınma kavramı gelişmiş ve “nasıl olursa olsun
ekonomik büyüme”nin yerini almaya başlamıştır. Dolayısıyla, çevreci yatırımların artırılması küresel bir yöntem olarak sürdürülebilir kalkınmayı
gerçekleştirebilecektir. Yazı, bu temel mantık akışı içinde önce küreselleşme ve sürdürülebilir kalkınma sürecinde gerçekleştirilen uluslararası
çabaları incelemekte ve geleceğe yönelik konunun terminolojik çatısını kurmaktadır. Son olarak, sürdürülebilir bir çevre için çözüm arayışları
ortaya konmaktadır.
$2
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE EKONOMİLERİNDE ORTAYA ÇIKAN YÖNELİM VE TEPKİLER
Yrd.Doç.Dr.Mevlüt KARABIÇAK
Gelişmekte olan ülkelerin son elli yıldır büyük bir kalkınma çabası içinde olduğu gözlenmektedir. Başlangıçta bu ülkelerin çoğu kalkınmanın itici gücünü sanayileşme olarak görmekte ve bunun gerçekleşmesini ithal ikameci sanayileşme stratejilerinde aramaktaydı. Yerli sanayiyi koruyucu bu politikalar bir çok ülkenin ekonomik hayatını uzunca bir süre büyük ölçüde etkilemiştir. Günümüzde ise gelişmenin ve rekabetin niteliği değişmiştir. Sanayileşmenin ülke ekonomisindeki yerini bilgi ve nitelikli işgücüne dayalı modern teknolojiler almıştır. Bilginin toplumların hayatında bu kadar öne çıkması, internet sayesinde finansal piyasalar ve e-ticaretteki akıl almaz gelişme, geleneksel tüm sistemleri neredeyse saf dışı bırakmıştır. Bu süreçte kalkınmayı amaçlayan ve bu konuda önemli yol kat etmiş gelişmekte olan ülkeler, bugünkü gelinen küresel boyutta kendilerini daha da çetin sınavların beklediğini, birçok negatif sorunun aşılması gerektiğini görmektedirler. Küreselleşmeye tepkiler farklı farklıdır. Makalede farklılıklar tarihsel süreçte incelenerek konuya açıklık kazandırılmaya çalışılmıştır.
$2
KÜRESELLEŞME ÜZERİNE
Prof.Dr.Gülten Demir
Küreselleşme üzerine yapılan çalışmanın ana ekseni, küreselleşme söylemlerinin üretim, sermaye birikimi ve uluslararası ekonomik ilişkilerde hangi tür dönüşümlerin sonucu olarak ortaya çıktığının araştırılması oluşturmuştur.
1970'li yıllarda belirginleşen bunalım konjonktüründe üretken sermaye verimlilik ve kar oranlarını arttırmak üzere üretim ve pazarlama süreçlerini dünya ölçeğinde planlamaya başlamış, biriken para ve sermaye için de yeni değerlenme alanları yaratılmıştır. Sonuçta hem parasal sermaye hem de üretken sermaye global alanda kar arayışına yönelmiştir.
Dünya ticareti ve dolayısız yatırımlara ilişkin veriler üretimin dünya ölçeğinde entegrasyonu yönelişini destekler görünmektedir. Dünya ticareti dünya üretiminde hızlı artmakta, üretim yeri farklılıklarıyla açıklanabilecek olan sektör içi ticaret artış eğilimi göstermekte ve bu arada ülkeler arasında dolaysız yatırım akışının da hız kazandığı gözlenmektedir. Ancak veriler hem dünya ticareti hem de dolaysız yatırımların gelişmiş ülkeler arasında yoğunlaştığını, bu sürece sadece sınırlı sayıda azgelişmiş ülkenin katılabildiğini de açıkça ortaya koymaktadır.
$2
[1]