DEMOKRASİ NEDİR
30/03/14 | YORUM SAYISI 10 | GÖRÜNTÜLENME 4852 | Ters Dizgi
DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN ENGELLERİ:
PATRONAJ VE NEPOTİZM
Vehbi Bayhan
Özet
Bu makale, Türkiye gibi Doğu toplumlarında, demokrasi ve sivil toplum örgütlerinin gelişmesini engelleyen, patronaj ve nepotizmi vurgulamaktadır. Bunun sonucu olarak, bu tür toplumlardaki mevcut sivil toplum örgütleri, modern demokratik toplumlardaki gibi işlev görmemektedir. Doğu toplumlarındaki sivil toplum örgütlerine dikkatli bir bakış, diğerlerine şans tanımayan “biz” tabanlı, iktidara gelmek için can atan siyasal ve monist bir yapıyı sergilemektedir. Bu, toplumlardaki sosyalleşmenin tipi ve seviyesi ile direkt olarak ilgilidir.
$2
DEMOKRASİ İDESİ ÜZERİNE BİR RETORİK
Tamer SOYSAL
Cihanşümul bir hürriyet kuralı gereğince
herkesin özgürlüğünün, keyfiliğinin
başkasının özgürlüğü, keyfiliğiyle
bir arada, birlikte bulunmasını
sağlayan şartlara ‘HUKUK’ denir.
Immanuel KANT
Özet
Hürriyet ile otorite arasındaki mücadele tarihin bilinen en eski devirlerine dek uzanır. İdare edenler ile idare edilenlerin farklılaşması sonucu ortaya çıkan hürriyet mücadelesinde ekseriyetin istibdadı (çoğunluğun hakimiyeti) hep çözülmesi gerekli bir sorun olmuştur. ‘Halk tarafından yönetim’ anlamına gelen demokrasi ve temel uygulama şekli olan temsili demokrasiler toplum yapılarına göre değişen Çoğunlukçu ve Oydaşmacı ( ortaklıkçı ) modelleri uygulamak suretiyle halk tarafından yönetim idesine yaklaşmaya çalışılmıştır. Kaynağını J.J. Rousseau’nun ‘Genel İrade’ kavramından alan Çoğunlukçu Model ile daha özgürlükçü bir yapıyı savunan John Locke’un görüşlerinden esinlenen birey özgürlüğüne dayalı çoğulcu sistemlerde tartışmaları temellendiren felsefi yaklaşımlar olmuşlardır. Belki de Robert Dahl’ın belirttiği gibi demokrasiler hep ulaşılması gereken ideler olarak kalacaklar, gerçekte ise hep poliarşiler yani çoğunluk rejimleri görülecektir.
$2
İnternet ve Demokrasi İlişkisine Dair Eleştirel Bir Yaklaşım
Gülüm Şener
T.C. Beykent Üniversitesi
“Enformasyon toplumu” kuramcılarının yeni enformasyon ve iletişim teknolojilerinin toplum üzerindeki etkilerini yorumlarken üzerinde durdukları ortak noktalardan biri de internetin demokrasiyle olan ilişkisine yaptıkları vurgudur. 19. ve 20. yüzyıllarda kitle iletişim araçlarına atfedilen teknolojinin toplumu “demokratikleştirme” misyonu, bugün internete yüklenmektedir. Sayısal teknolojilerin yöndeşmesinin sonucunda enformasyonun niceliğindeki artış, etkileşim olanaklarının genişlemesi, kullanıcının iletişim sürecine etken olarak katılabilmesi gibi internetin sahip olduğu teknolojik potansiyelin politikaya ilgiyi ve politik katılımı arttıracağı öne sürülmektedir. “Enformasyon toplumu” kuramları, tüm yurttaşların daha fazla oranda bilgiye sahip olması gereğinin
özellikle vurgulandığı ve iktidarın, yönetici elit kesimin elinden, sadece bir elektrik düğmesine basmakla gerçekleştirilebilen bir referandum olgusunun varolduğu gerçek demokratikleşme sürecine doğru bir dönüşümün yaşandığı bir yapı önermektedir. Toplumda bir dizi olumlu önüşüme yol açtığı düşünülen İnternetin enformasyon bolluğu yaratarak bilinçlenmeyi, ulusal sınırları ve aman sorununu aşarak bireylere istedikleri enformasyonu sağladığı, vatandaşların siyasete katılımını teknik olarak’ kolaylaştırdığı, sanal forumlar aracılığıyla tartışma ortamı yarattığı, toplumdaki muhalif seslere ve “alternatif” gruplara sermaye denetimindeki egemen iletişim araçlarından çok daha düşük maliyete haberleşme ve ifade imkanı tanıdığı, genel olarak sivil toplumun örgütlenmesini ve daha geniş kitlelere seslenmesini mümkün kılarak kamusal alanı canlandırdığı ve toplumu demokratikleştirdiği, hatta Antik Yunan demokrasisine geri dönüleceği “enformasyon toplumu” kuramcıları tarafından dile getirilen düşüncelerdir.
Atina’nın “agora demokrasisi”, yeni çağın siberdemokrasisiyle yeniden hayat bulacaktır.
Oysa, Aydınlanma’nın mirası olarak demokrasi idealini gerçekleştirmenin yolu yeni bir teknolojik buluşa değil, toplumsal – kültürel yaşama bağlıdır. Yeni enformasyon ve iletişim teknolojileri ile demokrasi arasında kurulan bu “doğrudan” bağ, internetin toplumsal kullanımı ve giderek icarileşmesi göz önüne alındığında sorunlu hale gelmektedir. Ayrıca, kapitalist ya da kapitalistleşen ülkelerde siyasetin ve demokrasinin kitle toplumunun ve popüler kültürün dinamiklerine göre şekil alması, demokrasinin eşitlik ilkesiyle çatışan toplumsal eşitsizliğin küreselleşmeyle birlikte artarak sürdüğü, vatandaşın tüketiciye dönüştüğü, siyasi katılımın seçim zamanlarına indirgendiği, kamusal meselelerin geri plana itildiği ve topluma apolitikleşmenin egemen olduğu göz önüne alındığında eni enformasyon ve iletişim teknolojileri ve internetin toplumlar için yapısal dönüşüm sağlayabilme potansiyeli önündeki sınırlar daha net olarak ortaya çıkmaktadır.
$2
Katılımcılık ve Demokrasi Perspektifinden
Türkiye’de Yerel Yönetimler
Süleyman Yaman KOÇAK - Ali EKŞİ
ÖZET
Yerel yönetimler, güçlenmeye başladıkları 19. yüzyıldan beri özgürlüğün, eşitliğin, katılımcı yönetimin örnekleri olmuşlardır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, yerel yönetimlerle demokrasi birlikte anılmakta, demokratikleşmenin yolu yerelleşmekten geçmektedir. Demokratikleşmenin anahtarı da halkın yönetime etkin ve etkili bir şekilde katılmasıyla sağlanabilmektedir. Bu açıdan Türkiye’de yerel yönetimlerin Tanzimattan bu yana Türk demokrasisine katkıları oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye’de yerel yönetimlerin tarihsel gelişimleri sırasında karşı karşıya geldikleri bazı olaylara değinilerek, bunların katılımcılık ve demokrasi açısından Türkiye’de yerel yönetimlerin bugünkü durumuna etkileri açıklanmaya çalışılmıştır.
$2
NEOLİBERALİZM, KAMU REFORMU VE DEMOKRASİ
FARUK ATAAY
En temel unsurlarından birini de “kamu yönetimi reformu”nun oluşturduğu neoliberal reformlar, demokrasi açısından hep çok tartışmalı olagelmiştir. 1970’lerde uygulamaya geçirilmeye başlanabilmesi için otoriter yönetimlere gereksinim duyulan neoliberal reformlar, hep anti demokratik bir öze sahip olmakla eleştirilmiştir. Oysa, son yıllarda yasalaştırılmaya çalışılan kamu reformu, geniş kapsamlı bir demokratik açılım sağlama vaadi ile gündeme getirilmektedir. Bu, gerçekten de, üzerinde durulmayı gerektiren bir durumdur. Bu çalışmada da, kamu yönetimi reformu olarak adlandırılan neoliberal reform paketi, demokrasi sorunu açısından tartışılacaktır.
Kamu reformu ile demokratikleşme ilişkisini iki genel bakış açısıyla tartışmak olanaklı görünmektedir. İlk olarak, reform paketi bölüşüm ilişkileri açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle de, reformdan zararlı çıkan toplumsal kesimler neoliberal reformlara karşı, kimi zaman oldukça aktifleşebilen muhalefetler sergileyebilmektedirler. Dolayısıyla, reformun demokrasi içinde kalınarak gerçekleştirilebilmesi önemli bir sorun oluşturmaktadır. İkinci olarak, kamu reformu günümüzde demokratikleşme amacıyla meşrulaştırılmakta, reformun en temel amaçlarından birinin demokrasiyi geliştirmek olduğu ileri sürülmektedir. Bu nedenle, reformun demokratikleşme açısından ilerleme sağlayıp sağlamadığı sorunu da üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Bu çalışmanın ilk bölümünde, son yirmibeş-otuz yıla damgasını vuran neoliberal reformların izlediği süreç üzerinde durulacaktır. Bu bölümde, uzun müddet otoriter/muhafazakar rejimlerle özdeşleşen neoliberal reformların, nasıl olup da demokratikleşme hedefiyle birlikte anılmaya başlandığının ortaya konmasına çalışılacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, reform paketinin demokratik bir açılım oluşturup oluşturmadığı konusu tartışılacaktır.
$2
PENÇEDEKİ DEMOKRASİ
Muharrem BALCI
Demokrasi, anlamı ve önemi bilinsin bilinmesin, herkesin başı sıkıştığında kullandığı bir kavram. Hak ve Hürriyetin aranmasında, tanınmasında, korunmasında hatta sınırlandırılma-sında dahi kullanılabilecek bir kavram. Gerçek uygulamasını merak edilen, ancak hiçbir de-virde yeteri kadar tarif edilememiş, edilmeye çalışılsa dahi, insanlığın bir türlü gerçek an-lamda uygulamasına tanık olmadığı bu yöntemin ilkesi ve uygulaması, ülkemizde de farklı bir mahiyet arz etmemektedir. Batı toplumları için, bilhassa kendi tarihi birikimi içinde yer almış olmasına rağmen çokça eleştirilmekte, daha iyisine ulaşılamadığından hüsnü kabul görmeye devam etmektedir. Türkiye’de de, bir asra yakın zamandır, mevzuatta yer almakta-dır.
Çoğu zaman küçük bir azınlığın, tepeden inmeci anayasa ve kanunlarla kayıt altına aldığı egemenliği, büyük çoğunluklar üzerine sulta kurarak uyguladığı yönetim tarzına dönüşen demokrasi, günümüzdeki “temsili” şekliyle insanları endişeye sevk etmektedir M.Ö 700 yıl-larında kısa bir zaman diliminde uygulandığı rivayet edilen “doğrudan demokrasi”nin ortaya çıkaracağı anarşiden kaçılmış, günümüz “temsili demokrasi”sine geçilerek merkezi veya ye-rel sultaların tahakkümüne girilmiştir. Doğrudan Demokrasi’de ki Robinson’un hakları “Temsilciler”e geçmiş, “Cuma”nın faziletleri ise, yönetilen “Halklar”a tevarüs etmiştir.
Demokrasi konusunda çizilen hayaller, pembe tablolar gerçeğe dönüşememiş, bu hayalleri öncelikle yıkanlar demokrasiyi ideal bir sistem olarak toplumlara sunanlar olmuşlardır. De-mokrasi ile özgürlüğü tatmak isteyenler veya özgürlüklerinin devamını arzulayanlar ile, eşit-liğin bir tabiat kanunu olduğuna inananlar, bu inançlara karşı aksi inanç besleyenler ve inançsızlıklarını, toplum adına, toplumun iyiliği(!) için dayatmaya dönüştürenler yüzünden bu ideallerine ulaşamamışlardır. Demokratik geleneğe uzun yıllar ev sahipliği yapan ülkeler, demokrasiyi ihraç ettikleri ülkelere nazaran biraz daha iyi durumda olabilirler. Fakat bu güne kadar arzu edilene ulaşamadığı gibi, bu yolda kuvvetli bir ışık da görülememektedir. Bu sa-dece Türkiye için değil Batı için de bizzat Batılıların ifadeleriyle- böyledir.
$2
PLATON’DA CUMHURİYET-DEMOKRASİ GERİLİMİ: GEÇMİŞTEKİ BİR İKİLEMİN GÜNÜMÜZE UZANAN ETKİLERİ
Fatih DEMİRCİ
GİRİŞ
Fikirler, nadiren sakin ortamlarda gelişir. Gergin durumlar, krizli ortamlar, fikirlerin ortaya çıkmasını tahrik eden en önemli unsurlardır. Bir teoriyi anlamak için, onun cevap verme iddiası taşıdığı soruyu anlamak gerekir. Farklı siyasal, sosyal ve ekonomik şartlar altında teorisyenlerin ilgilendiği sorunlar da farklılaşır (Honohan, 2002: 3). Platon’un fikirleri de Atina demokrasisinin kriz içine girdiği böyle bir ortam içinde gelişti. Platon M.Ö. 427’de doğduğunda, Atina ile Sparta arasında yaklaşık 27 yıl sürecek olan Peloponnesos Savaşı başlayalı üç yıl olmuş, Atina’da demokrasiyi yerleştiren Atina demokrasinin büyük aristokrat büyük lideri Pericles, bir yıl önce ölmüştü. Platon, bu nedenle, dikkat çekici bir zamanda büyüdü ve o erginlik yaşına geldiğinde, bir Sparta askeri birliğinin Akropolis’te bozguna uğratması sonucu Atina’nın feci bir şekilde yenilmesiyle bu savaşın sona eridiğine şahit oldu. Platon ayrıca kentin yönetimini ele geçirmek için demokratik ve oligarşik gruplar arasında bazı kötü siyasal iç çatışmalara da şahit oldu. Platon’un hem oligarşik hem demokratik gruplarla aile bağlantısı vardı ve her iki kampla ilişkisi olan soylu biri olarak onun için siyasal bir kariyer olağandı. Oysa pek çok gözlemciye göre Atina demokrasisi savaş esnasında önemli bir değişim geçirdi. Perikles’ten sonra Atina Meclisi, meclise sadece duymak istediklerini söyleyen iyi yetişmemiş demagogları dinlemeye başladı. Zenginler, kötü yönetilen bir savaş için kendi kaynaklarının kurutulduğunu düşünmeye başlarken, demokrat rakipleri, aristokratik Sparta’ya karşı bir zaferin, Atinalı demos’un ve liderlerinin zaferi olacağı için, oligarşi yanlılarının yenilgiyi kabul etmeye yönelebileceğinden şüphelenmişlerdi.
Atina savaşı kaybettikten sonra Sparta ordusunun desteklediği Otuzlar Tiranlığı iktidara geldi. Otuzlar tiranlığı, demokrat düşmanlarına karşı acımasız davrandı, öyle ki, yönetimde bulundukları sekiz ay içinde bin beşyüz yurttaşı öldürdüler. Bu sayı, o günkü Atina nüfusunun onda birini oluşturuyordu ve savaştaki insan kaybından daha fazla idi. Cunta’nın başına geçmiş bulunan Kritas, “Bizim için demokrasi, her türlü kötülüğe kaynaklık eden bir rejimdir” diyordu (Anıl, 2006: 44) ama bu dönem çok uzun sürmedi ve demokrasi yeniden geri geldi. Demokratik yönetim ise M.Ö. 399 yılında Plato’un akıl hocası Sokrates’i, tanrıtanımazlık ve gençleri yozlaştırma suçuyla idama mahkûm etti.
Bu ve buna benzer olayların gerçekleştiği Platon’un gençliğindeki Atina’nın siyasal tecrübeleri ve onun olgunluk yaşının başlangıçları, Platon’u huzursuz etmiş ve büyük bir değişim geçirmesine yol açmış görünmektedir (McClelland, 2000: 16-17).
Otuzlar tiranlığıyla Atina demokrasisi, önemli üyelerinin Platon’un akrabalarından oluştuğu bir oligarşi tarafından ortadan kaldırılmıştı. Platon, katılma hesapları yaptığı ve büyük umutlar beslediği ve bir tiranlığa dönüşen bu rejimin terörüne şahit oldu. Demokrasi geri geldi ve yaşayan “en iyi, en bilge ve en dürüst insan” Sokrates’i idam ederek, Platon’un siyasetin gerçeklerini tam olarak görmesine yol açtı. Böylece Platon’un ilk gençlik yılları, siyasal kargaşa ve çekişmeyle doluydu. Platon Atina’nın Yunan dünyasındaki siyasal üstünlüğe sahip bir konumdan yenilgi ve neredeyse çöküşe geçtiğini gördü.
Platon’un siyaset anlayışı, yaşadığı dönemin olaylarıyla şekillendi. Platon’un yaşadığı dünya, bir bozulma ve çöküş dünyasıydı. Miras kalan geleneksel değerler ve kurumlar, çözülmekteydi. Platon, özellikle ahlaki düşüncedeki durumla ilgilendi. Kendi otobiyografik bir beyanında “şaşırtıcı bir hızla” ilerlediğini gördüğü “yazılı yasalarımızın ve geleneklerimizin bozulduğu”ndan dert yanmaktaydı (Klosko, 2006: 1-2).
Atina bu dönemde diğer Yunan kent devletlerinde görülmeyen bir yönetimle, demokrasiyle yönetiliyordu. Antik Yunanca’da demokrasi kelimesiyle anlatılmak istenen şey, fakir çoğunluğun yönetimi idi (Şahin, 2007: 36). Aristoteles, Atina’nın oligarşiyle yönetildiği zamanlarda, soylularla halk arasında uzun süre devam edecek parti kavgalarının başladığını ve bu dönemde yoksulların, çocukları ve karılarıyla birlikte zenginlere adeta kölelik yaptığını belirtir (Aristoteles, 2005: 2).
Solon reformlarıyla birlikte yurttaşların siyasal yaşama karışmaları, artık kökenlerine göre değil, gelirlerine, servetlerine ve servetlerine göre yer aldıkları sınıflara bağlı hale gelmişti. Bu çerçevede Solon reformlarıyla toplum, vergi yükümlülüğüne göre dört sınıfa ayrıldı (Diakov-Kovalev, 1987: 369). Bu reformlarla, sosyal veya ekonomik statüsü ne olursa olsun bütün yurttaşlar, sahip olduğu mülkiyet miktarına bağlı olmak üzere belirlenmiş bir siyasal role ve sorumluluğa sahip olmuştu (Farrar, 1992: 19). Demokrasinin Atina’da yerleşmesinin öncülerinden olan ve 590 yılında çıkardığı reformlarla Atina’da mülksüzlere mülk sahipleri ayrımını kaldırarak, yoksulların sıkıntılarını azaltan ve bir tiranlıktan kaçınmalarını içeren yeni kanunlar çıkaran Solon, bu kanunlarla doğuştan soylulara esaslı bir darbe indirdi (Diakov ve Kovalev, 1987: 371). Zira, Solon kanunlarıyla yurttaşlar, soyluluk değil, fakat servet ölçütüne göre dört sınıfa, daha doğrusu dört gelir dilimine ayrılıyordu. Bir yönüyle bu yasalar, Atina’da demokrasiye varacak olan siyasal yapının temel kurumlarını ortaya koyuyordu. (Ağaoğulları, 1994: 29).
$2
SÜRDÜRÜLEBİLİR DEMOKRASİ
Ahmet KARADAĞ
Özet
Demokratikleşme sürecindeki dalgalanmalar sürdürülebilir demokrasinin önemini
ortaya koymaktadır. Kırılgan demokrasiler, aynı zamanda eksik nitelikli demokrasilerdir.
Seçimli demokrasilerin artması sürdürülebilir demokrasinin önemini de artırmıştır. Militan
demokrasi, sürdürülebilir demokrasiyi gerçekleştirebilecek bir yöntem değildir. Çünkü,
militan demokrasi bireysel haklar ve sivil özgürlüklerin daraltılması esasına dayanır. Oysa,
sürdürülebilir demokrasi konsolide edilmiş demokrasidir.
$2
YEREL YÖNETİMLER VE DEMOKRASİ
Mete YILDIZ
$2
YEREL YÖNETMLER VE DEMOKRASİ
Yusuf PUSTU
$2
TÜRKİYE’NİN MERKEZİYETÇİ YAPISININ SİYASAL DEMOKRASİ ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ
Murat KOZAN
$2
Liberal Demokrasinin Temelleri
Bican Şahin
Bu makalenin amacı, liberal demokrasi modelinin analitik bir sunumunu yapmaktır. Bu doğrultuda ilk olarak, liberal demokrasiyi tarihsel olarak önceleyen klasik demokrasi modelinin kısa bir analizi yapılacaktır. Gerek klasik demokrasi gerekse de liberal demokrasiye yönelik analitik tahlillerimiz, demokrasi üzerine yazılan pek çok yazıda olduğu gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin eski başkanlarından Abraham Lincoln’ün veciz demokrasi tanımını hareket noktası olarak alacak ve bu tanım etrafında şekillenecektir.
$2
[1]