ŞÖLEN
başak tarlalarının ortasında başları avuçlarının arasında adamlar gördüm. gökten her inenin rahmet olmadığını sapı samanı taneyi birbirine karıştıran çekirge sürüleri öğretti. Şimdi sapın samanın tanenin birlikte kaynadığı kazanların başında çocuklar çenelerinin evrim geçirmesini bekliyor.
geviş getir. ağustos sıcağında ziyaret gibi giyinmiş kadınların, bez bağladığı ağaçlar artık kurudu. Kurudu diyorsam kurutuldu dualarımız, dua diyorsam bu yalnızca benimle Allah arasında değil.
gitmenin öyküsü asvalltan çok önce başlar,köyden kente, içinden dışına kendinden ötekine. bu gitme aslına bakarsan bir terketme. kent diyorsam dudaklarınızda ki tiksinmeden sözediyorum. içinden dışına diyorsam annesinden kızına, öteki diyorsam berikiyim bunu bil.
şimdi size yeni bir göç teklif ediyorum. ulvi birşeyden sözediyorum. tohumu çatlatan, büyüten, esirgeyen şölenine dön.
KIMILDANIŞ
Sırtımızı hiçbir duvara yaslamadık bu yüzden adımlarımız çelimsiz bu yüzden bu ayak izlerinin sahibi yalnızca biz, zaman şahit, tarih şahit ve şahitlere bilmem bu kaç bininci şahitlik duvarları karıncalar kemirdi yaslananlar için mezar taşları yaslananlar için bütün duvarlar birer lahit…
Bu ayak izleri bu kımıldanış:
İyi birşeyler için ve kötülüğe karşı bireysel iteatsizlik için; iyinin ve kötünün tabiatları itibariyle kolay anlaşılırlığı ve daha önemlisi hissedilebilirliğinden ötürü tarifini yapmadan ve sistemleştirip taciz etmeden ama ana hatlarıyla, yönteminde hedefinde daha genel ifadeyle ilk ucundan son ucuna yalnızca kendini kabul edip, bunun dışındakileri zıtlık fikriyle dahi her ne şekilde olursa olsun meşrulaştırıp karşıdaki olarak eşitlemeden, gücümüzün yettiği ölçüde gayret etmek.
İyilikten karşılık beklenmez ama biliyoruz ki sonu huzurdur. Bu noktada size vaat ettiğimiz tek şey huzur. Bunun dışında vaat ettiğimiz hiçbirşey yok.
TUFAN
Tufan sonrası sular çekilmedi hala, seyirde dümensiz gemi
Varacak ne ada ne kara ne bir hudut, indir yelkeni
Hava berrak su serin, derin karanlığı parçalıyor tepede ay
Güvertede ictima var dizil, köpekten itibaren say
Şahit olmuş, korkmuş, ürpermiş, gemi direğinde güvercinler
Bu gece matemli melekler peygamberler cinler
Haşerat kemirsin tekneyi, eyvah güverte boydan boya kan
Yokolan hayvan değil, bütün varlığa sebep insan
Çekil su, yarıl gizleyen toprak , bizi arzın ta merkezine indir
Artık avuçlarımız bir parça kan, yüzümüz hepten kir
Nuh yalvardı, kalmasın yeryüzünde ne kötü ne de kötülük
Fidan ikenmi sakladın içinde fitneyi, ey sedir kütük
Borazan, yedi kısa bir uzun, gırtlağı kesilmiş böğüren aygır
İmdat isteyen, gözler kör ağızlar dilsiz kulaklar sağır
Azap gelmeden korkut dedin, korkudan yüzümüz çil çil
Ey nuh bitsin artık bu tufan ya öl ya diril
Merhamet
ben babil, bu karmaşanın dilsizi.
halsiz düştüm medeniyetin göğe doğru uzanan
görkemli betonlarına rağmen,
tavanı alçalan evin duvar dibine.
biraz merhamet et,
merhamet et,
acıyan taraflarıma,
sessizliğime,
kimsesizliğime...
milli marşı kemanla bestelenmiş bir ulusun çocukları gibi,
neremize dokunsanız sızılı,
bütün hislerimiz öksüz,
zihinlerimiz hangi tarafına dönse felç,
kim salıverdi üzerimize bu köpekleri?
büyüyen beyinlerine dar gelen kafa tası,
koparttıkları zincirlerinde kalmış tasması,
hepsi delirmiş,
hepsi aç.
adam
avuçlarını aç,
merhamet dilen,
merhamet dilen ey kadın,
toplumun vicdanını dilenciler ayakta tutuyor.
sutunlarıyla kubbeleriyle
zilzal
Bismillah!!
bütün bir ulusun vicdanı çöküyor.
tutunamayanlar
ŞAHİT OL
"Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki.(Şems/8)":
Aydınlanma ile hukukun insan eliyle mükemmel olanı ortaya koyacağı düşüncesi, endüstri devrimiyle yoğunlaşan sosyal ve ekonomik değişmelerle, hukuki alanda artan üst düzey düzenleme ve korunma talepleri, yeni hukuk alanlarını ortaya çıkartmış, bu aşamaya kadar daha önce olmadığı kadar sistematize edilen hukuk, merkezileşen egemen devlete Tanrının yönetme yetkisini devretmiştir. İnsan artık devletin vatandaştır. Tanrı sevgisinin yerini hümanizm, Peygamberlerin yerini hukukçular, vicdanın yerini mahkemeler almıştır. Sosyal açıdan kendi kendine yetebilen, uzmanlaşmanın olmadığı,gelenek, görenek, ahlak ve dinle bütünlüğünü koruyan basit topluluk; dayanışmanın, ihtisaslaşmanın hat safhada olduğu, hukuk kurallarıyla bütünlüğünü koruyan, farklılaşmanın doğduğu organik bir yapıya dönüşmüştür. Kesinliğin,belirliliğin, düzenliliğin ahlakı öldürdüğünü düşünen Bauman'ı haklı bulduğumuzu belirtmeliyiz. İnsan artık bireyci ve seküler bir öğedir. Ekonomik anlamda kapitalizmin sistem olarak gelişmesinin şartını, hukuki otoritenin başat hale gelmesine bağlımıştır Weber ve haklıdır. Tarifini yaptığımız hastalık modernizmdir.
Yine aynı dönemde birbirinden doğup birbiri besleyen, kendimizi dışında tutamadığımız ve isimlendirmesini paket kavram olarak yaptığımız, birçok kavramın bir arada bulunduğu mutlak kabul yada reddini direten, üst kavramlar insanın anlama ve hareket kabiliyeti öldürmekte, hatalı olanı inkarda mutaassıplaştırmaktadır. Artık izmler vardır. Öyle bir sistem olmalı ki insanlar iyiliği beklemek zorunda olmamalılar der Che, görüyoruz ki iyilik ve kötülük sorumluluğu insanın üzerinden kalkmıştır. düşmanlarımız, dostlarımız artık kavramlar ve sistemlerdir. Topluluk halinde hareket eden, topluluk halinde cesaretli veya korkak, nihayet bireysel duygularından sıyrılıp topluluk halinde duygu travmaları yaşamasıyla, parmakla sayılarak rakamsal bir karşılığa denk gelen insan artık yeni ismiyle "kitle" nin bir parçasıdır.
Bütün bu problemlerin farkındalığına yanıt yine eleştirdiğiğiz akıl sahası yada klasik mantığın zıtlık fikrinden beslenen, marjinal şekilde ortaya konmuş görüşlerinkine benzer red, yada Allah faydalıdır gibi luzumsuz bir çıkarımla olmayacaktır. Problemin tespitinda aklın aklı tenkit etmesi söz konusu olduğundan aynı hataya düşmüş sayılmayız, yanıt ise bu sahaya ait değildir ve cevabı bizde yoktur...şüphesiz: "O insanı bir kan pıhtısından yarattı(Alak/96)".
Ne yapmaya çalışıyoruz?
Bireysel iteatsizlik yaratmaya, yeni bir isyan ahlakı oluşturmaya çalışıyoruz...
IŞIK OYUNLARI
Şehre her gelişimde yağmurlu gelişimde karanlık gelişimde gördüklerim şehir terkedilmiş kalanlar kuru kafa tasları vebalı kadınlar hadımlar.
Süleyman bir duvar ör bize büyük bir duvar, ağlama duvarında yoksul olmayan her Yahudi bir mülk edindi, Enkazımızda kırılmamış birkaç biriket ve asfaltın altında balçık, duvarı ör çık yurtlarında kimliksiz yurtsuz bu nesil için ağlayacak var.
Şah damarını ne zaman kestiler bu neslin, bu debeleniş hayra değil, ışık oyunları gözlerini kamaştıran iç aydınlanma değil, elini tuttuğun sevgili asla değil; eşya. İnsan alına bilir satılabilir, din sadece bir luzum, sanat suyunun suyu, sanatçı kuru bir kuyu…. Bu vehim tablo ancak görenler için.
Bir canlının ellerini kollarını keserseniz yinede yaşaya bilir, bacaklarını keserseniz yine yaşaya bilir, iç organlarından böbreklerini çiğerlerini, bağırsaklarını çıkartıp ardından pansuman yapsanız uzun ömürlü olmasa bile yinede yaşaya bilir, ancak bir canlının kafasını kalbinden yahu kalbini kafasından ayırırsanız, o artık canlı olmayacaktır. Bir toplumun kafası, aklı ; fikirleri ve fikircileri dir, kalbi, ruhu; kültür sanat ve ahlakıdır. Ruhunu kaybetmek üzere olan bu topluma yeniden ruh kazandırmak gayesindedir tutunamayanlar, aksi halde bu toplum çıldıracak ardından ölecektir.
Bu ruh hareketinde; neticenin, başarıp başaramayacağımızın sorgusunu yapmamaktayız, bize düşen çabadır. Bu çabada, bu ruh hareketinde yer almak istiyorsanız bizimle iletişime geçiniz.
Şah damarı kesilmiş bir koyunun debelenişi ancak körler için sıhhatli bir canlılık ifadesidir.
Körlerle işimiz yok.
tutunamayanlar
RÖPORTAJ
BURHAN EREN
Sanal âlemde gençlerin başlattığı ve katıldığı hareketler artıyor. Protest bir yaklaşım, kinayeli, karamsar ve ironik bir üslup bu hareketlerin ortak noktası. Son numara ise sanal âlemde sesini yükseltmeye başlayan ‘tutunamayanlar’ hareketi. Yanlış anlaşılmasın, bu ‘tutunamayanlar’ın Oğuz Atay ile hiçbir ilgisi yok. Liderlerini bulduk, konuştuk.
Modern Türk edebiyatının en iyi birkaç romanından biri olarak gösterilen ‘Tutunamayanlar’, varlığını henüz sanal âlemde sürdüren bir gençlik hareketinin adı oldu. Aslında Oğuz Atay’ın romanına verdiği bu isim, anlamı ve çağrışımları bakımından taşıdığı güçten dolayı kitaptan bağımsız bir şöhrete kavuştu ve anlamı, romanın sahibinin kastettiğinin çok dışına çıktı. Yeri geldi, sokakta rastlanan içkili bir berduşa ‘tutunamayan’ dendi, yeri geldi ‘tutunamayan’ zayıflarla seneyi tamamlamış bir öğrencinin başarısızlığına bulduğu fiyakalı bir kulp oldu. Bir bakıma Batı’da Leonard Cohen’in ‘görkemli kaybedenler’inin (beautiful losers) başına gelen, Türkçede ‘tutunamayanlar’ın başına geldi. Ancak sözünü ettiğimiz tutunamayanlar hareketinin ne bununla ilgisi var ne de Oğuz Atay’ın romanındaki kahramanlara bir atıfı var. Varlıklarından bir e-posta aracılığı ile haberdar olduğumuz tutunamayanlar hareketi, ironik, karamsar ve ayrıksılığı ile dikkatimizi çekti. e-postalarında şöyle diyorlardı söz gelimi: “Caddeye yakışıksızlığımızı fark etmemiz çok geç olmadı. Gitmeye yeltendiğimizde hiçbir gemi götürmedi bizi, hiçbir limanda bekleyenimiz olmadı. Biliyoruz düşeceğiz, betona kafa üstü çakılacağız, zıplama yeteneğine sahip değiliz, bu düşüşten sağ kurtulursak bile bitpazarına düşeceğiz. Madem düşüyoruz hep birlikte düşersek yer sarsıntısı oluşturabiliriz.” Kimlermiş, dertleri neymiş, neden bu adı seçmişler ve neden böyle düşünüyorlarmış, merak ettik, tanıyalım istedik ve bunun için ‘tutunamayanlar’ın lideri Sezai Ekinci ile görüştük. İşte faaliyetlerini henüz www.tutunamayanlar.net adresli sitede sürdüren ve gençlerin başlatıp omuz verdiği tutunamayanlar hareketi…
Tutunamayanlar kim? Hikâyesi ne? Neden ve nasıl ortaya çıktı?
Türkiye’de gerçekten okuyan, düşünen, ve iyi sanattan anlayan bir kitle vardır; ancak popüler kültür bunları köşeye sıkıştırmıştır, bu kitle korunmacı bir tavırla içe kapanmış, konuşacak mekân bulamadığı için susmak zorunda kalmıştır. Bu kitledir tutunamayanlar. Tutunamayanların hikâyesi yalnız olmadığımızı fark etmemizle ve cesaretimizi toplamamızla ortaya çıktı. Bir şeyin yanlış olduğunu düşünüyorsanız müdahale etmek istersiniz, yalnız olmadığımızı bilmemiz bizi cesaretlendirdi.
Tutunamayanlar hareketi kendini neyle, nasıl tanımlıyor? Var oluş gerekçesi ne?
Tutunamayanlar hareketi bu amansız çağda her insan ferdininin ve toplumların kimliğini, düşüncesini, geleneğini tek tek veya toplu olarak ezen, yok eden, yeniden üreten modern sisteme bir karşı duruş olabilme kaygısıyla çıktı. Bir insan ferdinin bile fark yaratabileceğine inanan bir hareket. Başta dünyaya egemen olan kapitalist sisteme, tutunamayanların hareketi… Bir şekilde var olan hiçbir ideolojiye de tutunmayan bir hareket… Aptalca mutlu olamayanların hareketi… Var oluş gerekçemiz insanın bu dünyadaki ve evrendeki var oluşunun kaygısı. ‘İnsan bu dünyada şairane mukimdir’ demiş Heidegger. Biz de bir şair gibi ikamet edenlerdeniz. Söylemlerimizde anarşist bir tavır görmeniz pekâla mümkündür; ancak bu coğrafyanın alt kültürü çok sağlamdır ve bu alt kültürden beslendiğimiz için anarşist tavrımız yıkıcı olmaktan öte huzura sevk edici olacaktır.
Tutunamayanlar, Oğuz Atay’ın yazdığı, Türk edebiyatının kült romanlarından olmuş bir eseri. Hareketin bu esere atfı ne, bu kitapla, bu kitaptaki hikâye ile bağı ne?
Tutunamayanlar hareketi entelektüel bir hareket olduğu için kökleri edebiyata ve felsefeye dayanıyor. Bu anlamda Oğuz Atay’ın romanıyla direkt bir alakası yoktur. Fakat bir çağrışım yapması da güzel oldu. Leonard Cohen’inde ‘görkemli kaybedenler’iyle olduğu gibi.
Bu oluşum adı ile bir zıtlık oluşturmuyor mu sizce? Tutunamayanlar bir biçimde organize olup bir güç oluşturup aslında tutunmuş olmuyorlar mı?
Hayır. Kesinlikle bugüne kadar yapılmak istenenlerle kıyaslamamak gerekiyor. Gerçekte bu hareket karamsar bir oluşum ve amacı güç oluşturmak değil. Sadece bir farkındalık yaratmak, bir fikir hareketi bir ruh hareketi, bir bilinç durumu, bir inanç sıçraması.. Tutunamamak bir maksat olamaz, eğer maksat tutunamamak olursa arızalı mazoşist bir ruh var demektir. Bizim tutunamamamız, istememizden değil popüler kültürün artık vicdanıyla yargılanmamızdan kaynaklanmaktadır. Tutunamayanlar her toplumda var olmuştur, Nietzsche Batı’nın, Mevlânâ Doğu’nun tutunamayanıdır. Ancak hiçbir dönemde tutunamayanlar şimdiki kadar dışlanmamıştır ve baskı altında olmamıştır.
Hedefiniz ne? Dernek olmak istediğinizi yazmışsınız. Dernek olunca neler yapacaksınız?
Hareketin hedefi yukarıda da belirttiğim gibi insanın bu modern çağda durumuyla ilgili bir farkındalık yaratmak. Bu farkındalık yaratma girişimimiz için yakın hedefimizden söz edecek olursak her ilde bir tutunamayanlar derneği açarak birlikte hareket yeteneği kazanmak.
Tutunamayanlar hareketinin potansiyel katılımcıları, üyeleri kimler?
Tutunamayanlar henüz yeni bir oluşum, edebiyat çevresinden çok saygı duyduğumuz arkadaşlardan, akademisyen arkadaşlardan sanatçı arkadaşlardan birçok isim var. Arkadaşlarımızdan bazıları...
Manifestonuzu yayınlamadınız; ancak sitede işaretleri var ve cümlelerinde ironik, kinaye dolu ve karamsar bir hava var. Neden?
‘Kuşku ya da inanç için, aşk ya da tiksinti için, yüreklilik ya da korku için, özellikle ya da genel olarak hiçbir çıkış yolu bulunmayan bir taş içindeyim sanki, kendi mezar taşım...’ Kafka. Şimdi insanın durumunu bu cümlelerden daha iyi ne anlatabilir ki? Propaganda veya manipülasyon değil, amaç sadece tarihe bir not düşmek insanın durumuyla ilgili. Manifestomuzu geciktirmemize gelince; bir oluşum için ortaya çıkıyorsanız bütün boşlukları kapatmanız, gerekir, aksi halde yapılacak iş iyi değil kötüye sevk edebilir. O yüzden olabildiğince dikkatli davranmaya çalışıyoruz. Karamsar havaya gelince; aslında karamsar değiliz, karamsarlığın ne topluma ne de bize faydası olabilir.
Yakın dönemde, benzer üslubu kullanan, gençlerin ortaya çıkardığı oluşumlar var. Sözgelimi, ‘yüzde 52’ ve ‘genç siviller’. Bu oluşumları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu oluşumlar hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değilim açıkçası. Ama medyadan izlediğim kadarıyla aslen siyasi bir oluşum ‘genç siviller’ hareketi. Biz temel hareket noktası olarak siyasal kaygıları değil, sanatsal ve düşünsel kaygıları olan bir hareketiz. Tabii bu apayrı bir şey de değil. Bir toplumun kültür ve sanatı, o toplumun siyasi yapısını da etkiler.
CADDE
Caddeye yakışıksızlığımızı farketmemiz çok geç olmadı. Gitmeye yeltendiğimizde hiçbir gemi götürmedi bizi, hiçbir limanda bekleyenimiz olmadı. Biliyoruz düşeceğiz, betona kafa üstü çakılacağız, zıplama yeteneğine sahip değiliz, bu düşüşten sağ kurtulursak bit pazarına düşeceğiz. Madem düşüyoruz hep birlikte düşersek yer sarsıntısı oluştura biliriz fikriyle....
Yönetim şeklimiz monarşidir
Çoğalma kaygımız yok
Hangi taraf olursa olsun taraf tutanların daha kıymetli olduğunu düşünüyoruz
Toplumsal rolün, statünün kişiyi tarifte yetersiz eksik olduğunu ve bilincin dışında yönlendirme ile kişiye ya daha az yada olduğundan daha fazla baha biçildiğini bildiğimizden; tutunamayanlarda !! kıymet; fikre, hayranlık; zekaya, Saygı; iyiye gösterilir
Bilenle, bilmeyen tutunamayanlarda eşit değildir.
Marifetli olana iltifatta cömert davranılır.
Kapitalizme karşıyız
Sanatta popilizme karşıyız
Siyasetten, Politikadan, Ahlaktan bağımsız sanatın geviş getirmekten başka birşey olmadını düşünüyoruz.
Tutunamayanlar bir harekettir
Tutunamayanlara dahil olmak isteyenler kendilerine verilen ödevleri yapmalıdırlar.
www.tutunamayanlar.net iyiyi bilmek için tesadüf etmeyi beklememeniz içindir.
Tutunamayanlar hareketine Temmuzda yayınlayacağı tutunamayanlar manifestosu ile başlayacaktır.
12 havariye ihtiyacımız var….
(../../2007)